4 Eylül 2010 Cumartesi

Seçmece

Coldplay favori gruplarımdan, bu şarkıda artık efsane bi şarkı oldu. Biraz duygusal ama bende duygusalım bu aralar idare edin, iyi dinlemeler.


Coldplay - Fix You
Yükleyen EMI_Music. - DiÄ�er müzik videolarına göz atın.

Meyhanesiz Meyhaneci Enis AYAR ve ORDU

Babamın çektiği Enis Ayar fotoğrafı, şapka mükemmel!

 Ordulu olanlar ya da Ordu da yaşayanlar bilirler. Beyaz saçlı beyaz sakallı uzun boylu yakışıklı bir adamdır Enis Ayar. Ben ilk olarak düzenlediği Vosvos şenliklerinden hatırlıyorum kendisini. Ordu'da hakkaten büyük bi olay olmuştu. Bütün ulusal kanallara çıkmıştık da tv izlenirken '' aaa Ordu'yu gösteriyolar’’ demiştim çocuk aklımla, amacına ulaşmıştı yani yaptığı organizasyonda Enis Ayar. Sonraları babamın arkadaşı olmasında, zaman zaman oturduğumuzda konuşmalarımızdan tanıdım onu.



 Az da olsa anladığım kadarıyla tez canlı ve şakalaşmayı seven bi insan. Hiç unutmam bir röportajında niye polisliği bıraktınız sorusuna ‘’Silah çok ağır gelmişti’’ diye cevap vermiş, espriyi patlatmıştı. Göründüğü gibi de doğayı, gezmeyi, yemeyi, içmeyi, en önemlisi Ordu'yu seven, sürekli kafasında projelerle gezen, fikir alışverişi yapan ihtiyar bir delikanlı.

Geçtiğimiz şubat ayında 2010 !f İstanbul kapsamında bir belgeseli yayınlandı. Adı ‘’Ordu’da Bir Argonot’’. O zaman katılamamıştım ama böyle dolu bir hayatı olan insanın, özellikle de çevreyle ilgili bir belgeseli olunca güzel birşey ortaya çıkacağını tahmin ediyordum. Sonunda, dün akşam Ordu'da izleme fırsatı bulduk.
Filmin yönetmeni Rüya Arzu Köksal, dün akşam bize sunumu yapan ise Görüntü Yönetmeni Aydın Kudu oldu. Konu zaten Orduluların az çok bildiği Enis Ayar’ın çabalarıyla olan işlerdi. Vosvos şenliği, sahili mahvetmemek için Ordu halkıyla karayollarına karşı yapılan yürüyüş, İstanbul- Ordu arasındaki 1000 kilometrelik yaya yürüyüş, efsane olan ve hala unutulmayan efsane meyhane Ayışığı, vosvos limuzini, büyük çabalarla yenilenen Yason Kilisesi ve yarımadası, Kurul Kayaları, inşaat firmalarının yaptıkları doğa katliamları ve Ordu'da ki mimari yanlışlar.

Az çok biliyoruz dedik ama bütün Türkiye'nin bilmesi gereken şeyler var Enis Ayar'ın ve Ordu'nun hikayesinde. Çıkarılması gereken detaylarda var.
2006'dan beri üniversite okuyorum ve bir çok arkadaşım gelip gitti Ordu'ya. Her defasında gururla söyledik sahilimize dokunamadıklarını. Doğu Karadeniz'i mahveden karayolları bir tek Ordu'ya dokunamamıştı. Enis Ayar’ın önderliğinde Ordu halkı yürüyüş yapmış, karayollarını alt etmeyi başarmıştı.
Yason Kilisesi ise Ordu için büyük bir değer. Denizi bence Ordu sınırları içindeki en güzel deniz, böyle tarihi bir yerde yüzmek, gün batımını seyretmek ayrı bir zevk.

Kapanan Ayışığı benim bile en büyük üzüntülerimdendir. Hayal meyal hatırlıyorum çünkü benim neslime yetişemedi. Aklımda kalan şeylerden biri camlarında yazan 'Dalgalar giremez' uyarılarıydı. Hala konu içki ve meze olunca, babamın Ayışığı'ından örnek vermesi ne kadar güzel ve unutulmaz bi yer olduğunun kanıtı. Denize karşı oturup o güzel yerde bende rakımı içmek isterdim, olmadı ne yazık ki.

2040-ORDU diye bir projesi var Enis Ayar’ın. Uluslararası yapı ve mimarlık fuarında, "mimardan önce - mimardan sonra" panosuyla insanlara bunları anlatmaya çalışmış, kendisinin ne iş yaptığını soran Kadir Topbaş'a ''meyhaneciyim'' diye cevap vermiş. Projenin temeli sahilde o kocaman çirkin apartmanların yıkılıp eski Ordu evlerinin, Taşbaşı mahallesinin ortaya çıkarılması. Belgeseli izlerken içimden 'ah be şöyle 100 milyon dolarım olsada versem' dedim. Çünkü tam da benim istediğim şeyler düşünülmüş. Çok zor ama hayali bile güzel. Bi Barcelona ya da Paris gibi eski evleri koruyup yeni yerleşimleri merkez dışına taşımak, Türkiye şartlarında büyük iyimserlik ne yazık ki.

Eski Taşbaşı mahallesi ve Ordu

Karadenizle alakası olmayan palmiyelerin sahile dikilmesine ve palmiye kafalı belediyeciliğe karşı tavrıda belgeselde anlatılmış Enis Ayar’ın. Bir gece operasyonla onları da kesmek istiyorum açıkcası. Karadeniz ve ağaçları bizde kalsın, palmiye neymiş!


Herkesin izlemesini istediğim ’Ordu’da Bir Argonot’,  Meyhanesiz Meyhaneci Enis AYAR ve ORDU hakkında sağlam bir belgesel olmuş. ‘’Çevremdeki her şeye tepki gösteririm’’ diyen Enis Ayar’ı tanımak, ondan ilham almak gerçekten çok güzel. Bence onunla ortak yanımız bu şehrin ne kadar güzel olduğunu ayrı kalınca daha iyi anlamış olmamız. Ben Ordu'nun küçük, samimi, batılı, doğal güzellikleri ve yaylalarıyla anılan, koyları bozulmamış çarpık kentleşme olmamış bir şehir olmasını istiyorum. Benim gibi birçok kişinin olduğunu, Enis Ayar gibi yaratıcı insanların da yetiştiğini biliyorum. İlham kaynağımız belli. İnşallah bu güzel belgeselde ileriki nesillere ve bizlere güzel bir yol gösterici olur.

Ben Seni Arayamam

Şu arama ve telefonda konuşma konusunda kendimi bir türlü geliştiremiyorum. Öncelikle arama konusu bana hakkaten zor geliyor.


Bi çok arkadaşım dert yanar, aramıyosun unutulduk mu derler. Öyle birşey yok. Aramıyorum çünkü üşeniyorum. Genelde tembel bi insanım, çok kolay bi iş olsada elim gitmez, o işi gözümde zorlaştırırım. İnsanları aramak da böyle oluyor işte, yani düşünüyorum ama harekete geçemiyorum, küsmeyin arkadaşlar. Düşünmediğimden değil, üşendiğimden aramıyorum. Ha bi de telefon parası mevzusu var tabi. Adamla hergün msn de facebook da konuşuyoruz, hala beni aramıyosun diyor. Telefon büyük bi alışkanlık ve vazgeçemedik galiba.

Bi de konuşma mevzusu var. Konuşmayı da beceremiyorum telefonda. Yani yakın arkadaşlarım ve ailem dışında konuştuğum insanlarla zor iletişim kuruyorum. Genelde heyecanlanıyorum ya da ne diyeceğimi bilmiyorum, geriliyorum. Hoş bi durum olmuyor ama aşamadım o durumu.
Lady Gaga, stop telephonin me, i'm kinda busy

Burdan da bu durumu açıklığa kavuşturmuş oldum. Yiğit aramıyosun diyenler, kalbim sizinle. Telefonda çok salak oluyo diyenler, evet haklısınız!

Bu Yaz da Bitti Be Usta

Yaz ayları aslında en sevdiğimiz, beklediğmiz aylar. Güneye kaçanlar için özellikle bütün yıl bekleniyor sanırım. Bilmiyorum bu seneki yazı herkes iyi düşüncelerle hatırlayacak mı?

Genelde gündem de yoğundu. Önce Dünya Kupasıyla başladı, Türkiye'nin olmayışı bir burukluktu bizim için. Sonrasında tabi ki inanılmaz derece de sıcak olan hava, sivrisinekler. Ve son olarak da referandum muhabbetleri, Dünya Basketbol Şampiyona'sı derken Ağustos'u da bitirdik. Zınk diye soğuyan hava da iyi oldu tabi.
Benim açımdan artıları yeni insanlarla tanışmam, gitar çalmaya başlamam ve daha düzenli-sağlıklı bi hayata geçmem oldu. En kötü yanı ise dedemin ağustos un başındaki vefatıydı.

Çok durdun bi yazdı ama yine de güzel muhabbetler oldu, güzel şeyler yaşandı, üniversite ve arkadaşlar özlendi. Yine de herşeyin kıymetini bilmek gerek.

Şimdi baharın tadını çıkarma zamanı.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Seçmece

Alex Turner teneke çalsa dinlerim heralde. Miles Cane'le iyi bir grup oluşturdukları The Last Shadow Puppets, harika albümüyle beni kendine çekmişti. My mistakes were made for you şarkısı zaten güzeldir, ama akustiği daha güzeldir. İyi dinlemeler.



The Last Shadow Puppets - My Mistakes Were Made For You
Yükleyen conscience-tranquille. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.

Real Madrid'de Bir Türk

Aslında Türk dediğime bakmayın o bir Alman. Ben demiyorum tabi kendi diyor. Ben tamamen bir Almanım ve Alman milli takımında oynayacağım demişti zamanında. Görünen o ki doğru kararı da verdi Mesut, hayallerine kavuştu. Artık dünyanın en büyük bi kaç takımından biri olan Real Madrid'de oynayacak.

Eğer Türk milli takımını seçseydi buralara gelebilir miydi? Zor gibi ama yetenekleri de yadsınamaz. Tamamen basit futbol oynayan, yapması gerekenleri yapan ve yaratıcı olmayı başaran bir futbolcu Mesut. Genç yaşında Mourinho'nun ellerinde gelişecek olması da bir gerçek.



Alman olsa da her zaman takip edeceğiz sanırım. Ne de olsa duygusal bir milletiz, hep Türk olarak göreceğiz onu. Real Madrid'in ilk Türk-Alman oyuncusu hayırlı uğurlu olsun.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Zakk Wylde Les Paul Bullseye


Bi gitar hastalığı var bende önceden beri. Çalıyoruz yavaştan, kendi gitarımı da çok seviorum ama arada ona ihanet edip başka gitarlara da bakmıyo değilim. Eski bi gitarmış ama ben yeni gördüm bi arkadaş sayesinde. Gibson'ın özel bi modeli, Zakk Wylde ın gitarıymış. Henüz sahnelere çıkmadık ama çok dikkat çekicek bi gitar olduğu kesin. Fakat benim tarzıma da uygun bi gitar değil. Sadece bakmakla yetiniyoruz.

 Fiyatı da 6680 $, diğer bilgiler linkte mevcut.

http://www2.gibson.com/Products/Electric-Guitars/Les-Paul/Gibson-Custom/Zakk-Wylde-LP-Bullseye.aspx

Aynı Tas Aynı Hamam

Galatasaray, Sivas deplasmanına gitti bugün. Aslında korktuğum gerçekleşti ama yine de umutluydum. Direk yenilgiyle başladık sezona. Geçen sezona hiçbirşey katılmamış sanki, aynı defans hataları, aynı formsuz oyuncular, aynı kafa yapısında bir teknik direktör.

Geçen sezona fırtına gibi giren, sonrasında sakatlıklarla yıkılan Galatasaray, hocanın etkisiz kalmasıyla zar zor avrupa ligine atmıştı kendini. Rijkaard efendi aynı mantıkta yine, paramı alırım çeker giderim diyo heralde. Evet ona da hak veriyorum. Keita başta olmak üzere birsürü oyuncu gitmiş, yerlerine gelen oyuncu yok, takım geçen seneye göre baya bi kötü durumda. O da suçu başkana atıyodur büyük ihtimalle. Ama hocanın bişeyleri eksik yaptığı, oturtamadığı belli, herşeyden önce takım olamamış hala Galatasaray.

Hep deriz bir Galatasaraylılık ruhu vardır. Ölümünü mücadele eden, gerekirse sahada kanını akıtan oyunculardan oluşan, rakibini küçümsemeyen, avrupada hep daha iyi oynayan, abuk subuk renklerle değil sarı-kırmızı parçalı formayla aslanlar gibi korku salan vs. Hangisini görüyorsunuz siz bu takımda? Ben hiçbirini görmüyorum, sezon sonuna kadar da düzeleceğini sanmıyorum. Bi yerden bi gaza gelirizde belki canlanırız. Umut fakirin ekmeği tabiki.

Rijkaard ın çıldırıp sağa sola saldırması da ilginç bi görüntüydü, Arda yine mücadelesini sürdürdü.


Arda notu: Gidicektin arkadaş bi sezon daha değerini düşüreceksin şimdi...

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Seçmece

Band of Skulls pek tanınmış bi grup değil ama benim gbi indie sevdalılarının gözünden kaçmamıştır. İngiliz grubun çok gaza getirici şarkıları var. Baby Darling Doll Face Honey adlı debut albümleri çok güzel bence, son çıkardıkları single Twilight- New Moon filminin soundtrack albümünde kullanıldı. Ben bu aralar slow parçalarına takıldım. Cold Fame'i beğenirsiniz umarım, iyi dinlemeler.


Band of Skulls - "Cold Fame" (Live at The Troubadour in Los Angeles  12-11-09) from WorldofConcerts on Vimeo.

Kulaklık + Tasarım = SkullCandy

Müzik kulaklığı bence hassas iş. Mp3 çalar ya da herhangi bi dinleme cihazınız ne kadar iyi olursa olsun, kulaklığınız iyi olmadan verimli ses almak imkansız. Bi kaç tane mp3 çalarım var, aralarında en iyi ses vereni ipod video, fakat ipodların kulaklıklarının ne kadar kötü olduğu herkes tarafından kabul ediliyor sanırım. Özellikle müzik konusunda hassas biriyseniz ve rahatsız olmayacaksanız tıpa kulaklıklar en iyi çözümü getirenler bence.

Bi kaç hafta önce Sennheiser cx270 kulaklık aldım, çok da memnunum. Fakat bi kaç gün sonra, ne yazıkki, önceden haberimin olmadığı Skullcandy kulaklıklarla karşılaştım. Asıl alanı kapalı tip ve DJ kulaklıkları olsada çok güzel tıpa kulaklıklarıda var. En dikkat çekici yanı ise birbirinden güzel ve şekil tasarımları. Müzikle ilgili ne olursa olsun güzel bi tasarım olunca dikkatimi çeker, bunlar ise sadece dikkatimi çekmedi tek kelimeyle bayıldım. Adamların sloganı bile ''Adrenalin, kafatasınız için...'' . Daha çok ekstrem sporlar için yapılmış kulaklıklar fakat normalde de kullanılıcak çok şık modelleri olduğunu görüyorum.

Birçok müzik grubu ve müzisyenin de tasarım yaptığı, Amerika nın en çok satan kulaklık markası olmuş SkullCandy. Sadece tasarıma bakmamak lazım ama okuduklarım ve duyduklarım ses kalitesininde gayet iyi olduğunu gösteriyor. Tek sorun çabuk bozulduklarından dert yananlar. Fakat fiyatları 'baba' kulaklıklar kadar yüksek değil. Tabiki ben 10 liraya alırım bi tane kulaklık onla dinlerim müziğimi derseniz tavsiye edemem ama kaliteyi sevenler için makul sayılabilir (59-189 tl arası) fiyatları var. Çeşitlerde oldukça geniş. http://www.skullcandytr.com adresinden alınabiliyor fakat site sorunlu durumda. Bir mağazadan almak isteyenler için ise adresler şunlar:


FREEDOM BEYOĞLU: Yeniçarşı Cad. No:56 Galatasaray  Beyoğlu, Tel:(0212) 244 72 23, www.freedomsports.net

FREEDOM KADIKÖY: Caferağa mah. Sakız Gülü Sok. No:19, Kadıköy / Rexx sineması karşısı (0216) 449 71 25, www.freedomsports.net

SPX / Akmerkez

SPX / Nautilius

SPX / İstinyepark

SPX / Galleria

CONTINUUM/ İstinye Park

CONTINUUM/ Mayadrom

CONTINUUM/ Shemall

BILSTORE / Kanyon: (Tel: 0212 353 05 40), www.bilstore.com

BILSTORE / Erenköy: Bağdat Cad. Erenköy mah. Erguvan Apt: No: 327-B, Tel: (0216) 359 51 63, www.bilstore.com

TWIGYSPOR: Ali Çetinkaya bulvarı, No:39, Alsancak / İzmir, (0232) 463 93 66

DARTY/ Istinye Park

DARTY/ Tünel

DARTY/ Palladium

LYDIA: Palladium AVM, Barbaros Mah. Halk Cad. No:6 / BB 173 Ataşehir İstanbul tel: 0216 663 14 33 http://www.lydia.com.tr

LYDIA: Meydan AVM, No: 37, Tepeüstü Ümraniye / İstanbul, tel: 0216 313 71 41 http://www.lydia.com.tr

AEROSHOP: Sabiha gokcen Hava Limanı İç Hatlar Gidiş Yeni Terminal Kurtköy tel: 0216 588 87 19

PROSHOP: Atatürk Cad. Pıtrak Sok. 16A Anadolu Hisarı İstanbul +90 216 4657755 http://www.proshoptr.com

GARGAMEL: Caferağa moda cd. Sakızgülü sok. No:3/a, Kadıköy / İstanbul, Tel: (0216) 337 24 45, www.gargamel.com.tr

PLATİNİSPOR: Ressam Şefik Bursalı Cad. No:9 Heykel / BURSA Tel: (0224) 223 46 27 http://www.platinispor.com


2 Ağustos 2010 Pazartesi

Tercihlerle Geçen Gençlik

Şu günlerde öss ye girenler tercih yapmakla meşgul. Çoğu kaos içinde, çünkü çoğu önceden hedefini koymamış ya da istediği puanı alamamış. Yani ülkemizin meslek seçiminde temel sorunlarına çarpmışlar.
O kadar ilginç bir tablo varki gençlerde her an her şey değişebiliyor. Öncelikle ülkemizde puana göre tercih yapılıyor. Mesela küçüklükten beri mühendis olmak isteyen bir çocuk ÖSS de yüksek puan alınca mühendisliği bi kenara bırakıp direk olarak tıp fakültelerini yazıyor. Tabi tıp okumayı isteyip de aile mesleği diye mühendisliklere gidenler de var.

Bazılarına hiç sorun değil tercihler. Nasıl olsa babası var ve işi hazır, ne okursa okusun baba mesleği yapıcak olanlarda var memlekette. Hiç alakası olmayıp da turizm otelcilik ya da güzel sanatlardan bir bölüm bitiren kaç kişi var etrafınızda, eminim çevrenizden bi kaç kişi sayarsınız. Düşüncesi kendi mesleğini yapmak değil babanın hazır işine oturmak olan ya da baba zoruyla aile işine getirilenlerinde tercih yaptığı bir sınav ÖSS. Yani mühendislik okuyup da fındık tüccarlığı yapan ya da babasının dükkanını yürüten birini görürseniz şaşırmayın.

Üniversiteye sırf 4 sene gezmek için gidenlerde var. Büyükşehir e gidim hayatımı yaşim sonra nolursa olur, babam bana iş bulur zaten diyenler bunlar. Hedefsiz, amaçsız, hayatını oluruna bırakan, belki de bu rahatlıkla benden daha çok yaşayacak olanlar. Hayatını yaşamak isteyenler. Tabi 4 sene için.
Peki çalışmayıp, hedef koymayıp aldığı düşük puan nereye yetiyosa oraya gidenlere ne diyeceğiz. Sırf üniversite mezunu olmak için 4 sene istemediği bölümde okuyup, 30 senede istemediği meslekte çalışanlar. Hiç alakası olmayan belki de hiçbir zaman istemediği, okumakda zorlanacağı bir bölüme gidenler.
Bi de benim gibiler var işte. Hem istemediği bir üniversiteye hem de istemediği bir bölüme gidenler, yorum bile yapamıyorum.

Sorunun başlangıcı önemli bence. Bizim zamanımızda lise 1 in sonunda yapılan bölüm seçme olayı,  sayısal-sözel-eşit ağırlık olayı, yani kayışın koptuğu an. Sırf arkadaşları yüzünden sözel beyni olupda sayısala geçen o kadar öğrenci var ki, 2 sene sonra naptık biz demeleri, öss de sayısalları çözemezken düşüncelere dalmaları hiçbir çözüm getirmiyor.

Çoğu ailenin çocuğuma baskı yapmicam diye sayısalcı ya da sözelci olmasına müdahele etmemesi çocukların geleceğini etkiliyor. Ailelerin %90 nı toplumda saygı uyandıracak, iş garantisi bölüm ve meslekleri tercih ediyor ve direk olmasa da bunu çocuğun beynine işliyor. Böylelikle çocuklar yeteneklerinin ya da ilgilerinin olduğu mesleklere değilde, genelde 'para' getiricek yerlere yöneliyorlar. Aileler baskı yapmadıklarını sansalarda toplum baskısı ergenlik çağındaki beyinleri fazlaca etkiliyor. Yani ebeveynler çocuklarının yetenekleri doğrultusunda onlara baskı yapacaklarına, rahat bırakarak kulaktan dolma bilgilerle etkilenmiş daha pek bişe bilmeyen ergen beyinlerin düşüncesizce hareket etmesine neden oluyorlar.

Tabiki herkes böyle değil ve sistematik hareket eden ailelerde var ama bence meslek seçme konusunda sorunlar bunlardır.

Tabiki herkes okuduğu mesleği yapmıyor, başka mesleklerde mutlu ve başarılılar ama yılları çöpe atmanın da bi manası olmadığını düşünüyorum.

Sevdiği mesleğin eğitimini alıp o yönde çalışanları da tebrik ediyorum.

İşinde başarılı ve mutlu insanlardan oluşan bir Türkiye'nin çok daha iyi yerlere geleceğini düşünüyorum. Keşke herkes mutlu olacağı mesleği seçse.

Güzel olmaz mıydı?

Yürüyüş Ciddi Bir Spordur

Yaklaşık 1.5 aydır düzenli olarak yürüyorum. Öncelikle kilo vermek için başladım yürüyüşlere, fakat biraz araştırınca sağlık açısından ne kadar önemli olduğunu gördüm. Fırsat buldukça bu yürüyüşlere devam etmek istiyorum. Yürüyüş hakkında öğrendiklerimi de size aktarmak istedim bu arada.
Öncelikle bazıları yürüyüşü ciddiye almıyorlar, niye koşmuyosun diyen çok oldu. Hem koşu da hem yürüyüş de belli tempo da belli bir süre ara vermeden devam etmek çok önemli. Koşu yapmak gerçekten herkesin yapacağı bir iş değil. Bacak kaslarının en zor gelişen kaslardan olduğunu düşünürsek çoğu kişi koştuğunu sanıp saçma sapan bi antreman yapıyor. Yani biraz koşup sonra dinlenip yürümek sonra yeniden koşuya devam etmek pek verimli bi hareket değil. Ama yürüyüşde fazla yorulmadığımızdan aynı tempoda uzun süre yürüyebiliyoruz ve daha çok verim alıyoruz.

Belli bilimsel veriler var fakat kalbimizi çok zorlamadan olabildiğince yüksek tempoda 1 saat yürüyüş yapmak hem kiloyu korumak hemde sağlık açısından en güzel ve basit sporlardan biri, fırsatınız varsa hiç beklemeyin derim.

Sahilde yürürken doğru ya da yanlış yürüyüş ve koşu yapan insanlar görüyorum, gözlemlerimde bazı gruplar oluşturdum.

1) İyi yürüyüşçüler: Hergün düzenli olarak yürüyen bir kitle var, hatta bazılarıyla selamlaşıyoruz, çoğu kadın ama birçok erkek de var. Kadınlar genelde kilo vermek için yürüyolar, çoğu yanına kızını ya da arkadaşını almış oluyor. Erkekler ise genelde formunu korumak amacıyla çıkmışlar.

2) Görüntü olsun diye yürüyenler: Bunların hepsi kadın. Kat kat giyinmişler daha çok terlemek için ama saatte 200 metre falan yol alıyolar en fazla, yani pek başarılı oldukları söylenemez. Genelde komşularla 3-5 kişi birlikte yürüyen fazla kilolu kadınlar.

3) İyi koşucular: Harbiden kaptırıp 5-6 km koşanlar var, bacakları nası dayanıyo ya da nası nefes alıyolar anlamıyorum ama helal olsun, başarılılar. Zaten bi kaçı hariç çoğunluğu fit durumda.

4) Görüntü olsun diye koşanlar: Yazının başlarında dediğim gibi 50 metre koşup 100 metre yürüyenler, boşuna yani.

5) Taş hatunlar: Bunlarda en sevdiğim kategori ama rüzgar gibi geçiolar, pek inceleyemiyorum. Geneli koşucu. Hepsi de zaten gayet fit ve güzel. E formda olmak zor durum, güzelliğinde bi acısı olmalı.
Bi de bi kız var hayvan gibi depar atarak koşuyo onu hala çözemedim.

Hergün yürüyüş yaptığım sahil yolu

Tembellik etmeyin düzenli yürüyün derim. Şimdiden iyi yürüyüşler.

31 Temmuz 2010 Cumartesi

Seçmece

Aklıma estiğinde burda sevdiğim parçaları paylaşıcam, bu akşam en sevdiğim şarkılardan birini koymak istedim, mükemmel bi canlı performans, Jamiroquai favori grubumdur, love foolosophy nin sondaki  gitar solosunu da ayrı severim, iyi dinlemeler...



Jamiroquai : Love Foolosophy live 2007
Yükleyen tartenpion333. - DiÄ�er müzik videolarına göz atın.

12 Dev Adam

Dünya basketbol şampiyonasına az bir süre kaldı ve heyecan dorukta. Takımımızın ne durumda olduğunu şimdilik bilmiyoruz. Önümüzdeki günlerde bir hazırlık turnuvası var, bekleyip görücez. Değerlendirme yazılarıda yazıcam burda. İnşallah son şampiyonadan ders alınmıştır yine bizi çıldırtmazlar son periyot oyunlarıyla.
Her zamanki gibi Garanti bankası şampiyona için reklam çekmiş, güzelde olmuş. Gençlerin ne kadar önemli olduğunu vurgulamış, Hidayet önderliğindeki jenerasyonun da artık son turnuvası. Yeni jenerasyonun daha büyük başarılara imza atması en büyük isteğimiz. Bu kadar bahsetmişken güzel reklamı da burada paylaşayım.



12 Dev Adam
Yükleyen esmiesmi. - Daha fazla spor videosu.

Billboard Dergisinin Hazin Sonu

Dergiler gerçekten benim hayatıma çok yardımcı oluyorlar. Her ay düzenli aldığım dergiler var. Belli alanlarda bilgi sahip olmak konusunda bence hala çok önemli bir yere sahipler. İnternet hayatımızda olsada insan elle tutulur şeylerden bilgi almaya alışmış.
Müzik konusunda takip ettiğim dergilerden biri de Billboard dergisi, daha doğrusu dergisiydi. Billboard bu ay son kez piyasaya çıkıcak. Neden bilmiyorum ama gayet düzeyli ve titizlikle yayınlanan bir kaynak daha artık raflardaki yerini alamicak. Özellikle yeni gruplar keşfetmek açısından çok önemli bir kaynaktı.Ayrıntılı değerlendirme yazıları ve her müzik tarzına yer vermesiyle en sevdiğim dergiydi diyebilirim. Bi kaç sene önce yayından kalkan Rolling Stone dergisiyle birlikte piyasada bence tek iyi müzik dergisi konumunda bulunan Billboard a gerçekten çok üzülerek veda ediyorum. İlk duyduğumda gerçekten sinirlendim. Fakat sadece tv de dönen kliplerle ve eller havaya şarkılarıyla coşan böyle bir ülkede heralde bu tür dergilerin uzun soluklu olmaması normal karşılanmalı. Kitap ve dergi okumaktan aciz, dergiye pahalı diyip günde 2 paket sigara içen bi gençlik olması çok üzücü bi durum.
Yeni çıkan gruplar ya da güzel şarkılar bulma konusunda çok yardımcı olan bi dergiydi Billboard. Bunları geçtimde o güzel değerlendirme yazılarını bi daha nerde bulucaz bakalım...

Hadi Hayırlı Olsun

Herkese selamlar.
Sürekli aklımda gezen şeyler var ve sık sık yazı yazma ihtiyacı duyuyorum. Özellikle facebook ve twitter üzerinden insanlarla paylaştığım güzel şeyler var fakat bazen can sıkıcı yorumlar alabiliyorum. Çünkü sosyal paylaşım sitelerinde insanlar söylenenlerden rahatsız olabiliyolar ve günümüzde herkesin ağzı bozuk. Velhasılkelam, yazılarıma burda devam edeceğim.
Her alandan şeyler yazabilirim, sürekli okuyan biriyim ve gayet özgür biçimde herşeyi söyleyebilirim diye düşünüyorum. Sadece isteyenlerin okuyacağı bana özel bi alan olması yazılarımda sınırımın olmayacağı anlamına geliyor. Bi çok insanında iyi ya da kötü bilgilerimden faydalanmasını istiyorum. E hadi bismillah o zaman.